28 Kasım 2014 Cuma

Ne yazacağını bilemeyen blogger

Ne yazacağını bilemeyen blogger


 Bugün sizlere ne yazsam ne paylaşsam bir türlü bulamadım.Aklıma bir sürü seçenek geldi ama bir kusur bulup hepsinden vazgeçtim :)

Bu ara o kadar yoğunum ki;sınavlar,ödevler,sunumlar,yapılacak işler... Öğrencilik çok zor biliyor musunuz? Hele de tek başına gurbette okuyorsanız her işinizi kendiniz yapmak zorundasınız.Bir de bu okul derdi var ki hiç bitmiyor.Bunun sınavı var,derse yetişme derdi var,herkesin içinde sunum yapması var,bitmek bilmeyen ödevleri var. Kısacası var da var.




Hele ki benim gibi ailenizden biri öğretmen ise (ki bende hem annem hem babam öğretmen) işiniz daha da zor.Onlar aslında sizin iyiliğinizi istiyorlar evet ama yaptıkları baskı insanı boğabiliyor.
















Derslerden ve baskılardan bunalan Goncagül...





















 Benim çektiklerimi şu an öğrenci olanlar en iyi bilir :) Şu dönemleri biraz atlatırsam size çok güzel yazılar yazacağım biraz sabır ve merakla bekleyin beni.


Bir keresinde imza listesinde 61. olarak plakamızı tutturmuştum da :)



























Okulda çok sıkılırsanız arkadaşlarınız ile böyle saçmalamanız yüksekle ihtimal :)
























                    Kısacasıııı; eğer 21 yaşında iseniz ve öğrenciyseniz hayat çok zor :)))

26 Kasım 2014 Çarşamba

Huzur...


Biri huzur mu dedi?




     Huzur denildiğinde benim aklıma deniz geliyor.Mavi uçsuz bucaksız bir sonsuzluk bu huzur benim için.




Deniz ve deniz altı yaşamı kendimi bildim bileli ilgimi çekmiştir. Galiba bunda büyükbabamın ve kayığımızın çok etkisi var.




Ankara da en çok arayıp bulamadığım en büyük eksiklik deniz galiba...





Sizce de büyüleyici değiller miiii???






Sizi hiç yaktılar mı bilmem ama yakmadıysa şanlısınız demektir. O acı çok fena :)


















Veeee bu güzel maviliklerin korkulu rüyası :D





25 Kasım 2014 Salı

Yorumsuz...

Sizinle bir resim paylaşmak istiyorum bu resim aslında fazla da bir yorum gerektirmiyor.
Kanser olan eşini kaybettikten sonra,düğün fotoğraflarını kızıyla tekrar canlandıran baba...


Bir öneri...

 Bruno Mars dinler misiniz?

Eğer hiç dinlemedim diyorsanız bu şarkısını dinlemelisiniz kesinlikle...




Benim en çok sevdiğim şarkılardan biridir,umarım sizde beğenirsiniz sevgili okurlarım :)

24 Kasım 2014 Pazartesi

Bordo mavi aşk...


Esra ve ben.
Çok mu tatlıyız ne :)

Babamın bana kazandırdığı en güzel şeylerden biri de Trabzonsporlu olmaktır herhalde...Trabzonspor benim hayatımda ki tek aşktır.Küçüklüğümden beri Trabzonlu ve Trabzonsporlu olmaktan hep gurur duydum ben.


En son maçımızı Galatasaray ile yaptık ve 3-0 yendik. Ve sonrasında çalsın davullar :D Ben o kadar fanatiğim ki maç için hazırlığım bile farklı benim. Mesela şekil A ;





Farklı takımlı okurlarıma saygı duyuyorum tabi yoksa beni okumayı bırakırsınız filan hiç gerek yok böyle şeylere :)

Ama Trabzonspor başkadır ya diğer İstanbul takımlarına karşı ayakta durabilen tek takımdır o.Aşktır...




17 Kasım 2014 Pazartesi

Bayan harika

  Bu çetrefilli hayatta illa ki herkesin örnek aldığı,davranışlarını çok beğendiği veya keşke onun gibi olsaydım dediği insan(lar) olmuştur.Kısacası,bence herkesin bir idolü olmuştur,olacaktır.Ve herkesin olduğu gibi tabi ki benimde bir idolüm var.

Bakınız;




      Bu hanım hanımcık ama damarına bastığınız da fazlasıyla sinirlenebilen ve o yüzünü asla görmek istemeyeceğiniz zarif,muhteşem ve süper ötesi kadın iki muhteşem halalarımdan küçük halam,Kadriye Zihni Erdem.


Size onu kısaca (!) anlatmak isterim;

-Benim gibi şen kahkahalı,
-Her zaman güler yüzlü,
-Marifetli,
-Sevecen,
-Anlayışlı,
-Yardımsever,
-Duygusal anlamda güçlü,
-Becerikli,
-Hamarat,
-Tecrübeli,
-Hafif çatlak :)
-Kafadar vb. gibi saymakla bitmeyecek bayıldığım bir sürü özelliği var.

 Bayan Harikam o benim. Neden mi? Çok basit,bana göre her konuda bir harika ve becerikli benim süper halam.Her şeyimi anlatabildiğim ender insanlardan o.Yorulmadan ve usanmadan benim dertlerimi dinler ardına da doğru yolu göstermek amacıyla bana akıllar verir.Bir nevi benim akıl hocam aslında Bayan Harika.


  Herkes halasıyla paylaşamaz çoğu şeyini ama biz onunla öyle miyiz? Hayır tabi ki de.Arkadaşlarımın çoğu şaşar benim onla paylaştıklarıma halana mı söylüyorsun,nasıl yani' derler.Genç ve kafadardır da Bayan Harika,onunla yaptığım çoğu şeyi sanki yakın bir arkadaşımla yapıyormuşum gibi hissederim.




 Bayan Harika kendisi gibi hareketli ve değişik iki güzel kız çocuğuna sahip. 


Bayan Harika,Selin ve Nehir
Uzakta olsak bile kuzenlerimle,bir araya geldiğimiz de kaynatırız da kaynatırız kahkahalarımızın sesi evi çınlatır.


  Bizim ailemiz de üniversiteyi babam ve halamdan sonra dışarıda okuyan tek ben varım.Babam Giresun da Trabzon'a yakın bir yerde okuduğu için tam dışarıda evden uzakta okumak nedir pek bilemez gibi hissetmişimdir ben hep. Bayan Harika İstanbul'un bu zorlu şartlarında ne badireler atlatarak okudu,ne zor zamanlar geçirdi hepsini bilirim ben. Zaten ailemizin gurbetteki tek kuşları bizizdir.Belki de onu örnek almamın sebeplerinden biri de budur.Halamın ailesine düşkünlüğü de şaşırılacak derecede olabilir bazen :)

Büyükbabam,Bayan Harika ve babaannem


 Bayan Harika hakkında sizlere anlatmak istediğim kaleme almak istediğim o kadar şey var ki,yazsam sayfalarca yazı olabilir burada.Sonra bıkarsınız benden mazallah :)


Kısacası; Bayan Harika benim süper halam ve ben onu çok seviyorum. O iyi ki var...





Aforizma

Aforizma ya da TDK'nın anlatımıyla özdeyişlerin keyfini farkedeli çok olmadı. Kitaplardan sevdiğim cümleleri kaydettiğim ajandama aforizma da kaydeder oldum. Akıllı insan illa her şeyi yaşayarak öğrenen değil başkalarının yaşadıklarından da tecrübe edinenmiş.Yani Amerika'yı ikinci kere keşfetmenin alemi yok deniliyor lafın kısacası.

Sizler için sevdiğim bazı aforizmalara yer vereceğim bugün. Onları okudukça kaybolduğumuz labirentlerde aslında bir çok yön işareti olduğunu göreceksiniz. Acı veren bir şeye gülebilecek, komik gelen bir şeyin aslında ne çok anlam içerdiğini fark edip düşünecek, önemsiz gelen ayrıntıların hele hele yinelenmeleri ile ne çok şeye yön verdiğini fark edebileceksiniz.

Charles Baudelaire:
En korkunç acılar sessiz acılardır.


yani orta yerde yandım ölüyorum diye basbas bağırana bakın elbette ama aslında susanların söylediğini duyun..dimi yani?

Konfüçyüs:
Mutlu olmak için, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için, beklemekten vazgeçin. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları daha alçakta. Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır.


Yaniiii şarkısı bile var "uzaklarda aramam,çünkü sen içimdesin". Elimizdeki hazineleri görmeden geçip gidiyor hayat.

Trevanian:
Geçmiş denilen şey, gelecekten arındırıldığı anda bir yığın önemsiz ayrıntı haline gelir.


Bir çok dumur edici kitaba imza atan Trevenian'ı ciddiye almadan okuyamıyorum. O beyin ne söz ürettiyse iki kere düşünmek lazım.

Samuel Beckett:
Hiçbir şey yapmamanın bile, bir yolu yordamı vardır. 


hahaha işte bunu tatillerde düstur edindim kendime.Kesinlikle haklı.

John Fowles:
Kendi hatalarımı, her zaman başkalarının erdemlerinden daha ilginç bulmuşumdur


İşte tam da bu yeni yeni öğrenmeye başladığım bir hayat felsefesi.

Jean-Paul Sartre:
Ben kendim değilim, ama olmak isterim.


Kendinize ayna tutup bakmanıza neden olan bu aforizma ile birlikte ne çok "ben" barındırdığımı fark ettim.Olması istenilen Goncagül, olan Goncagül,olmak istediğim Goncagül,olmak zorunda olduğum Goncagül...bu yazıyı yazan kim?Ödev yapan Goncagül :-)


ve elbette baş köşeye kazınılması gereken bir aforizma Gandhi'den:

Mahatma Gandhi:
Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür.
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür.
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür.
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür.
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür.
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.


İki kişi var ki okurken bile saygıyla başımı öne eğmeden yapamıyorum.Shakespeare ve Khalil Gibran. İki ayrı kültürün iki ayrı ülkenin iki ayrı zamanın güneşi onlar.

Shkespeare:









  •  Kaderimiz yıldızlarda değil kendi içimizde yatar.
  • Herkesi sev, bir kaçına güven, hiçbirine yanlış yapma
  • Cehennem boş ve bütün şeytanlar burada.
  • Sarp tepeleri tırmanmak için önce yavaş adımlarla başlamalısınız.
  • Ne olduğumuzu biliriz, ne olacağımızı değil.
  • Tanrı size bir yüz vermiş, siz kendinize ikincisini yapıyorsunuz.
  • Kelimelerim uçar, düşüncelerim yerde kalır: Düşüncelerim olmadan kelimelerim cennete erişemez.
  • Herkesi dinleyin, azıyla konuşun.
  • Cennet sevgisi cennetlik yapar.
  • Doğmak kaçırılmak gibi bir şey.Ve köle olarak satılmak.
  • Bir aptal kendini zeki sanır, ancak akıllı biri kendinin aptal olduğunu bilir.
  • Sevdiklerimizden ayrı kalmak; kendi kendine - ölümcül bir sürgün.
  • Barış antlaşmaları fetihin doğasından gelir; ancak böyle iki tarafta asilce boyun eğmiş olur ve hiçbir taraf kaybetmez.
Khalil Gibran:

  • Keder sizi deştikçe, daha fazla neşeye yer açar
  • Ağaçlar yerin gök üstüne yazdığı şiirlerdir. Biz onları devirir, kağıda çeviririz, Üstüne kofluğumuzu kaydedebilelim diye
  • Anlayışlı olan beni anlayışlı, aptal olan ise aptal bulur. Bence ikisi de haklıdır
  • Bana "seni anlamıyorum" demen, hak etmediğim bir övgü, hak etmediğin bir yergidir
  • Bana kulak ver ki, sana ses verebileyim
  • Baskıya başkaldırmayan kişi kendine karşı adaletsizdir
  • Evim der ki, "Beni bırakma, çünkü burada senin geçmişin yaşıyor." Yolum der ki, "Gel ve beni izle, çünkü ben senin geleceğinim." Ve ben hem eve, hem de yola derim ki, "Benim ne geçmişim, ne de geleceğim var. Eğer kalırsam, kalışımda bir ayrılış vardır; gidersem, ayrılışımda bir kalış
  • Her erkek iki kadına aşık olur. Biri hayallerinde yarattığı diğeriyse henüz doğmamış olandır
  • İnsanın hakikati, sana gösterdiğinde değil, gösteremediğindedir. Bundan ötürü onu tanımak istersen dediklerine değil, demediklerine kulak ver.
  • İş, görünür kılınmış sevgidir.
  • Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır.
  • Misafirler olmasaydı, evlerimiz mezara dönerdi.
  • Ne gariptir ki toplum olarak, aklı yavaş olana değil de ayağı yavaş olana; yüreği kör olana değil de gözü kör olana acırız...
  • Öğrenimsiz akıl sürülmemiş tarlaya benzer.
  • Sahip olduklarınızdan verdiğinizde çok az şey vermiş olursunuz. Gerçek veriş kendinizden vermektir.
  • Sırtını güneşe çevirirsen gölgenden gayrı bir şey göremezsin.
  • Suskunluğu gevezeden, hoşgörüyü hoşgörüsüzden ve kibarlığı kaba olandan öğrendim. Ne garip ki, tüm bu öğretmenlerime karşı oldukça nankörüm.ha
  • Şiir bir düşüncenin ifadesi değildir. O, kanayan bir yaradan veya gülümseyen bir ağızdan yükselen bir şarkıdır.
  • 'Tek doğruyu buldum' değil, 'Bir doğruyu buldum' deyin.
  • Toprağın neresini kazarsan kaz, bir define bulacaksın. Ancak bir çiftçinin inancıyla kazmalısın.20
  • Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan, Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan, Ne görebiliyorsun, Ne duyabiliyorsun.
  • Yanlışlarımızı doğrularımızdan daha büyük bir coşkuyla savunmamız ne gariptir!
  • Yoksa, ne çiçek açan ne de meyve veren bir ağaç mı olsaydım; çünkü verimli olabilmenin sancısı, kıraç olmaktan ağırdır ve eli açık zenginin çektiği acı dilencinin sefaletinden beterdir...

Memleketimmmmm

İnsan yaşlandıkça doğduğu toprak kıymet kazanır çok özlermiş anılarına ait her şeyi.

Oysa ben yaşlanmadan özlemlerle doluyum Trabzon'umun taşına toprağına. Duyguları ,renkleri sımsıcak taşıyan kocaman aileme olan özlemlerim bir yana tarihin akışını değiştirenleri yetiştiren ve her zaman odak olan Trabzon'un taşını toprağını özlüyorum. Yağmurları bile başkadır bizim oraların, insanı gibi sormadan deli dolu ama dupduru yağar.Yağmurlarında ıslanmayı özlediğim canım kentim....

Bir kent düşünün ki hem tarihin beşiğinde yer alsın, hem hava alanı hem limanı hem üniversitesi olsun ama pek fazla ülke odağında yer almasın.Bu bana ilginç geliyor.İlginç geliyor ama bir yandan da memnunum çünkü medeniyet dediğimiz tek dişi kalmış canavarın geldiği yerlere her zaman harika şeyler getirdiği söylenemez.Değişimin büyüğü , güzelliğin aslını bozmuyor mu?

Oysa ben istiyorum ki büyükbabamın her Salı gittiği Akçaabat pazarındaki toprak kokan o kadınlar hep orada olsunlar.Ben istiyorum ki Yavuz Sultanları Kanunileri ağırlamış kentimin tarihi dokusu deforme olmadan kalsın.Denizi hep dizginsiz deli deniz, rüzgârı hep yosun kokulu kalsın. Kemeraltı'ya inen yokuşun her taşında çocukluğumdan bir anı kalsın.O Trabzon simidi var ya o Trabzon simidi...simit sarayı açanları "bak simit öyle değil böyle olur" diye süründüren Trabzon simidi....işte en çok da o aynı kalsın.

Oysa şimdiden biliyorum, her ayrılışımda Trabzon biraz , ben biraz değişiyoruz. Geri döndüğümde ne o ne ben aynı kalamıyoruz.


Olsun, değişim hayatın gereği.En önemli özellikler yani belirleyici olanlar aynı kalsın..o da bana yetecek inşallah.


Eh, burada mikrofonu Volkan Konak'a vermemek olmaz di mi ya

 :-)

Sen anlat, sen ağlat Karadenizin çocuğu...









memleketim memleketim memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
sen şimdi saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
ve alnımın çizgilerindesin, memleketim,
memleketim memleketim

yine cisil cisil mi yağıyor yağmur uzun sokağın taşlarına
ganitanın kayıklarında martılar gizliden gizliye öpüşüyorlar mı
deniz kokulu kentimi düşünüyorum orhan veli'nin istanbuluna inat
anıların şehrini düşünüyorum ayrılıkların ötesinde bir yerden
taşbaşının dar sokağından denize inen simitçinin ve hamsicinin sesi geliyor
tavada cısır cısır öten tereyağının kokusuna
meydanındaki limoncunun tablasına bir hoş olmuşum
deniz kokulu kentimi düşünüyorum orhan veli'nin istanbuluna inat
varsın yağsın yağmur cisil cisil üstüne
ellerin cebinde ya, yürüyorsun ya o şehrin sokaklarında, yağmurdan sanane
yürüyüp gitmeli limana, oradan da mendireğe, taa ucuna kadar
ve çökmeli bir taşın üstüne
ama karayel patlamış, fırtına varmış, dalgalar adam boyuna geliyorlarmış, ıslanıyormuşsun
vakit de akşamlardan bir akşammış sanane
kalkanoğlunun pilavını
mehmet salih'in çayını
bodos'un meyhanesini
gülbahçenin dönerini
ve pazar sabahlarının vazgeçilmez peynirlisini çekiyor canım
deniz kokulu kentimi düşünüyorum orhan veli'nin istanbuluna inat
yeşilin bin tonunu koynunda barındıran
yüce karlı dağların bile selam durduğu o güzelim şehre,
istanbul'un soğuk ve çirkin akşamlarından binlerce sevgi
meydandan kalktık mıydı saate varmaz hamsiköydeyiz
konakoğlunda oturur başbaşa sütlaç yeriz
naraburnundan eser bir rüzgar, olur içimiz tertemiz
bu sene gidemiyorum, seneye birlikte gideriz.

Oturmaya mı Geldik?


"Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda" demiş ya şair..."ne ağlayacağım beee " diye içimden söylenerek diye uyandım bu sabah. O kadar işim var, o kadar yapmam gereken şey var, o kadar yetişmem gereken yol var ki kim istiyorsa o ağlasın, vallahi benim hiç vaktim yok.


Atasözlerine fena taktım bu ara. İşleyen demir pas tutmaz diye bundan demiş atalar herhalde. Başka zaman insanı ya da benim gibi duygusal sınıfında nitelendirilebilecek insanları bunalıma sürükleyecek bir çok şey yanımdan geçip gidiyor.Neden takmıyorum aldırmadığımdan mı?Haaayıııırr.Zamanım yok. Hayatın akışı içinde keyifle yer aldığınızda olumsuz her şeyi kabulleniyorsunuz.Yani bunu bir bakıma şöyle tanımlayabiliriz: olumsuzluklarla mücadele edip elinizden geleni yapıyorsunuz elbette ama hala devam ediyorsa yapacak bir şey yok deyip kabul ediyorsunuz. Çocukken anlamadığımız, ergenken isyan ettiğimiz,gençlikte edinmeye başladığımız bu şeyin adına yetişkinler olgunluk diyorlar.Fazlasına erenleri ise ferrarisini filan satıp bilge oluyor, o derece yani.

Ferrarim olursa satmam, bilge olmak niyetinde de değilim ama yaşam bana ne bahşetmişse bandıra bandıra yaşamazsam benim de adım Goncagül olmasın. Ne zor elde ediliyor gerçek gülüşler ve gerçek gülüşleri yaratan gerçek dostluklar. Kişiler, duygular gelip geçebiliyor ama kaçırdığınız fırsatların , yaratmaya çalıştığınız geleceğin her parçasının değeri baki kalabiliyor. Yolunu çizmeli ve kararlı olmalı.Zamanı gelince her şey olur, ben doğru olursam doğru olan da gelir beni bulur diyorum.İstanbul'a iki günlük uğrayışımda sevdiğim sanatçılarla rastlaşabilmem, tanışabilmem gibi. "Bir sakin ol Goncagül doğru zamanda doğru kişileri ve doğru akışı vereceğim ben sana"




Eeveeeeet, EGO yani Ankara Belediyesi ulaşım sistemleri diye özetleyebileceğimiz bu sistemin içerisinde kalabalıkla birlikte düzenli bir şekilde sürüklenirken felsefe bu kadar oluyor işte.Ankara'nın kocaman bir EGO'su var  :-) Gülümsemek için karşımda palyaço olmasına gerek yok.İyi işleyen bir akıl,bakmasını bilen göz,aile,dostlar,yapılacak bir sürü iş..daha ne ister insan? Hayat düşünenler için komedi hissedenler için  trajediymiş ve ben bu aralar gülümseyebildiğim için kendimi kutluyorum. 

16 Kasım 2014 Pazar

Kendime Mektup


Öfke yamaçtan aşağı inen ve birleştikçe güçlenen yağmur suları gibi gittikçe güçlenerek hakim oluyor renklere. İyilikte ısrar bazen kötülüğü besler diyor Balzac..belki artık kötü olmasak da iyiliğe- iyilikte ısrara ara vermek lazım. Öfke, iyi ve güzel günlere duyulan özlem, elimizden çekilip alınanlar, insanların körlüğü,cehaletteki ısrarı,sığlığı,rüyaları olmayan binlerce insanın etrafımdaki mırıltıları........Korkunç bir girdap bu içine çekilmeyi reddettiğim. Susarsam boğulurum; vazgeçmemem lazım!


"Durursam bi daha kurtulamam." (Selvi Boylum Al Yazmalım)

Camı açtım soğuk-yağmur aldırmadan ,gri gökyüzünün vaad ettiklerini içime çekerek. Yüzümde on yılların oluşturduğu her çizgi çığlık çığlığa . Susmak ne çok şey anlatıyor anlayana. Saate baktım: derse girmeme daha zaman var..biraz daha ben olabilirim.


Senfonik bir orkestra hakim tüm güne bugün. Kontrolümden çıkmış bir rüyanın tek kahramanıyım. Yalnızlığın tanımına tanımla ekleyebilirim bugün. Yalnızlığımı , yalnızlığın kendisinden bile çok sevebilirim bugün. Konuştuğunuzda sizi duymayan insanlar daha çoksa çevrenizde , sustuğunuzda sizi duymalarını nasıl beklersiniz?

"Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi…" (Selvi Boylum Al Yazmalım)

Bunca yalan, bunca hıyanet, bunca kılıf uydurulmuş kötülük...korkuyorum artık korkuyorum tüm sevdiğim insanlar ve kötülüğü başarır da ıslah olmaz diye tüm sevmediğim insanlar için. Ailem için, ülkem için,kendim için,gelecek için korkuyorum . Şarkıları unutmuş öfkesi şiddet olan;öfkesinde sınır ve hedef olmayan insanlar için korkuyorum.



Bir kocaman nefes al dağlardan gelmiş gibi ..için serin nefesle dolsun..bu yangın yer bitirir seni. Kapı arkasında söylenmek değil senin tarzın..yapacak bir şey vardır her zaman......Hayat orkestrasında uyumsuz sesler çıkartmadan tamamlayacağın başka şarkılar vardır...düşün!

Deliha


Tek renkle oluşan tablolar nasıl sıkıcı ise habire aynı şeyi yaparak geçirilen günlerle yaşanan gençlik ve sonucunda oluşan kişilik de aynı şekilde sıkıcı-verimsiz olur sanırım diyerek Deliha'ya attım kendimi.Gülmeye de ihtiyacım vardı sosyal bir ortamda yerimi almaya da.Aman ne iyi etmişim.Ya gülmeyi sevdiğimden ya da film gerçekten komik olduğundan bloğa adını veren turuncu kahkahalarım ortada çınladı.


Aşk ne çok şeyin ana fikri başlığı.Deliha güya komedi filmi ama orada da aşk her şeyi yönlendiren olmuş. Oyuncu kadrosu oldukça iyi ama e tabii ki Gupse Özay döktürmüş yani. 


Kaderi anlamaya çalışmak ve hayatı belirlemekte fala verdiği önem, 10 saniyede dükkana indiğinde hayatının aşkını görmek için olan dayanaksız inancına rağmen koşturması bana yıllar önce okuyup hiç hoşlanmadığım Zar Adam kitabını hatırlattı. Acaba bizler de bu kadar iradesizce mi belirlemeye çalışıyoruz yaşantımızı bazen diye düşündüm gülerken.

Televizyonlarda aynadaki öpüşme sahnesine vurgu yapılsa da insanların yalnızken yaptığı ya da aşıkken yapmayı düşündüğü daha bir çok saçmalığa yer veren film bana göre Türk sinemasında komesi silsileleri sayfasında cidden olumlu bir yenilik yaratmış. Senaryosunu kendisinin yazdığı filmi beyazperdeye geçiren bir kadın komedyen..nihayet! Zeliha, hepimizden bir şeyler taşıyor..ve tavsiye ederim gidin.Cidden çok güleceksiniz.


Babam ve Ben

Bir sürü insan biliyorum ebeveynleri ile paylaşımları sınırlı ya da ebeveynleri zamanın gerisinde kalmış. Ben bu konuda çok şanslıyım.Arada hayatın tadı tuzu didişmeler olsa da babamla paylaştıklarım bambaşka şeyler ve daima "çok"lar.Çok sevmek,çok kızmak,çok özlemek,çok şaşırmak gibi :-)


Şanslı olduğum bir başka alan daha var.Bir çok insan babamdan daha genç olmasına karşın "bana bir şey öğretme" "bu yaştan sonra kim uğraşacak" filan der. Oysa benim babam öyle mi? Öğrenmeye,denemeye olan ölçülü tutkusu kabul etmeliyim ki takdire şayan. Daha iyi olabilmek, daha iyisini yapabilmek adına halen uğraşıp didinip durur.hayatı ve koşturmacaları,sorumlulukları bahane etmez. Bazen onu ,araştırmalarını yaparken izliyorum da ,ben olsam uğraşır mıydım bu kadar diye düşünmeden edemiyorum.

Aşağıda, onun son zamanlarda yaptığı araştırma ve tez yazılarından bir bölüm var. Bir kısmını birlikte araştırdığımız bu yazının sizin de ilginizi çekeceğine,size de faydası olacağına inanıyorum.

Faydalanın ama kopyalamayın haaaa;telif hakkı babama ait :-))

MÜZEDE  EĞİTİM

Müzeler, bir toplumun tarihi, kültürel, doğal vb. değerlerinin toplandığı, korunduğu ve eğitsel amaçlarla

sergilendiği mekânlardır.

Müzeler, eğitimde etkin olarak kullanılması gereken en önemli araçlardan birisi olmalıdır. Bu konuda

öğretmenlerin yeterli bilgi ve yaşantıya sahip olmamaları yüzünden müzeler eğitim amaçlı yaşanılan ve

tüketilen materyaller olma özelliğine sahip olamamaktadırlar.

Müze eğitimi öğrenciler açısından, sadece müzede gezmeleriyle sınırlı değildir, müzede eğitim programları

ve müze dışı eğitsel etkinlikleriyle bir bütündür.

 “Pratik ve kapsamlı bir eğitim ve öğretim için, vatan sınırlarının önemli merkezlerinde modern

kütüphaneler, nebatat ve hayvanat bahçeleri, konservatuarlar, sanat okulları, müzeler ve güzel

sanatlarla ilgili sergiler kurulması lâzım…” (1923)

Mustafa Kemal ATATÜRK

Öğrenmenin gerçekleşmesinin temel şartlarından birisi mümkün olabildiğince gerçek nesnelerle, gerçek

yaşantılar geçirebilmektir.(Sönmez, 1997, Kivinen ve Ristela, 2003). Eğitim sürecinde bize gerçek yaşantılar

olanağı sunan en etkili kurumlardan birisi müzelerdir. Müzelerin öğretme-öğrenme sürecinde etkin olarak

kullanılabilmesi tüm konu alanlarında anlamlı öğrenmelerin kazanılmasında en etkili anahtarlardan birisi

olabilecektir. Andrea Earl (1995), müzelerin önem ve işlevini şu sözleri ile özetlemektedir: “Geçmiş asla

ziyaret edemediğimiz yabancı bir ülkedir.

Birçok insanın müzelerle ilgili çok da olumlu olmayan yaşantıları vardır. Çünkü çoğu zaman müze kullanma

alışkanlıklarımız giriş-çıkış istikametinde yol almaktan öteye gidememektedir. Çoğu zaman müze ziyaretleri

şu ortak noktaları içermekte ve bu tür ziyaretler anlamlı yaşantıları sağlamaktan çok uzakta görünmektedir

(Hein, 1998):Oysa müzelerde daha etkin ve kalıcı yaşantıların geçirilmesi bu olumsuz yaşantıların

değişmesini sağlayabilecektir. Eğitim sürecinde yaşantının ve özellikle anlamlı yaşantılar geçirmenin

önemini, ifade eden eğitimcilerin en bilinenlerinden birisi de John Dewey’dir.

Dewey, eğitim sürecinde yaşantının gereği üzerinde önemle durmuştur. Ancak her yaşantının eğitsel

olamayacağını da belirtmektedir. Ona göre her gerçek öğrenme yaşantıdan kaynaklanmaktadır, fakat her

yaşantı gerçek ya da eşit derecede eğitsel nitelikli olamamaktadır. Eğitim ve yaşantı birbirleri ile eşit kabul

edilemez. Bazı yanlış yaşantılar, istendik olmayan öğrenmelere ve alışkanlıklara neden olabilmektedir.

Dewey’nin bu görüşleri müze eğitimi açısından iki önemli sonucu ortaya çıkarmaktadır. İlk olarak rutin

yaşantılar, bireyi öğrenme için uyarmamaktadır. Bir yaşantının eğitsel olarak önem taşıyabilmesi için hem

fiziksel hem de bilişsel yönünün bulunması gereklidir. İkinci nokta ise bir yaşantının, canlı, renkli ve ilginç

olması yeterli değildir, aynı zamanda yaşantının eğitsel olarak organize edilmesi zorunludur (Hein, 1998;

Constantino,2004)

Müzeler toplum için değil, toplumla birlikte çalışan kurumlar haline gelmelidir. Bu işbirliği özellikle

okulları ve öğretmenleri içermek zorundadır. Müzeler, okullara materyaller ödünç verme, sınıf dışı sunum

olanakları sağlama ve öğretmenlerin mesleki gelişimlerine katkıda bulunma gibi hizmetleri sunma

olanaklarına sahiptir (Rubin, 2006)

Müzelerin Eğitim İşlevi: Müzeler eskiden var olan sorumluluklarının yanında, bugün çok önemli bir

misyonu, eğitim misyonunu üstlenmişlerdir. Çünkü müze ziyaretlerinin sürekli olması, kültürlerarası

iletişimin canlı tutulabilmesi ve eğitim süreci içerisinde önemli bir rolü olduğunu benimsetebilmek için

eğitsel misyonunu yerine getirmek zorundadır. müze eğitiminde göz önünde bulundurulması gereken

noktalardan birisi müzeyi kullanma konusunda yeterli motivasyona ve bilgiye sahip olmayan kişilere hitap

edebilecek programlara ve etkinliklere yer vermek olacaktır.

Müzeler, okullar, üniversiteler ve kütüphanelerle karşılaştırıldığında, öğrenene farklı öğrenme olanakları

sunmaktadır. Müzeler, kimliğin oluşması için fırsatlar sunarlar. Müzede yer alan nesneler ve bilgi ile

ilgilenirken, ziyaretçiler kendilerini ve kendi kültürlerinin yansımalarını da keşfederler. Bu süreç öğrenenin

yeni bağlantılar kurmasını, anlam oluşturmasını ve öğrenmesini sağlar.

Müzelerin her zaman eğitimsel bazı amaçları olmuştur. Müzeler, serbest seçenekli ya da informal öğrenme

ortamları olarak tanımlanabilir.

Adıgüzel’e göre müze eğitimi, tüm yaşam boyu devam edebilir. Çünkü müze bir insanın her yaş döneminde

onun ilgisini çekecek imkânları sunar.

Bu öğrenme ile beş duyuyu kullanarak, keşfederek, araştırarak, bizzat uygulamalara katılarak daha kalıcı ve

etkili bir öğrenmeyi sağlayabilir. Ayrıca bu eğitim sistemi ister doğrudan bilime ve bilgiye, ister duygu ve

sezgilere yönelsin, bireye kattığı yaşantısal zenginliklerle ona yeni ufuklar açar, bilişsel ve duyuşsal açıdan

onu donatır ve onu daha yaratıcı bir alana yöneltir (Akt: Buyurgan, Mercin ve Özsoy, 2005).

Müze eğitiminin amaçları şu şekilde sıralanabilir (Buyurgan, Mercin ve Özsoy, 2005): Müzeciliğin tarihi,

türleri, amaçları ve işlevleri ile ilgili bilgiler edinebilme; müzeler, kültürler ve uygarlıklar, müze ve sanat,

müze ve eğitim, müze ve toplum konularında bilgiler edinebilme; müzeleri eğitim amaçlı kullanabilme

alışkanlığı edinebilme; bir müze ziyareti ile ilgili hazırlık ve süreçleri kavrayabilme; müzelerde yer alan

farklı kültürlere ait sanat eserleri ve tarihi eserlerdeki benzerlik ve farklılıkları fark edebilme; müzeleri

oluşturan farklı kültür ürünleri sayesinde, diğer toplumlara karşı saygıyı gerçekleştirebilme; müze ziyareti

sonucunda bir müze rehberi hazırlayabilme; müze çalışmasına dayalı olarak projeler hazırlayabilme; müzede

sergilenen sanat eserlerine ve tarihi eserlere karşı ilgiyi, değer vermeyi ve onları koruma bilincini

oluşturabilme; farklı konu alanlarına yönelik müzeleri kullanarak, daha kalıcı ve anlamlı öğrenmeleri

gerçekleştirebilme.

Müzede gerçekleşen öğrenme davranışları şu şekilde sınıflandırılabilir (Grant, 2005):

 1. Başlangıç Davranışları: Bu tür davranışlar;  etkinliği yapma, etkinliği geliştirmek için diğerlerini,

eğitimcileri izleme gibi aktiviteleri içerir.

2. Geçiş Davranışları: Bu tür davranışlar; etkinliği tekrarlama ve öğrenmeleri geliştirmek için olumlu

duygusal tepkileri oluşturma ve yansıtmayı içerir.

3. Gelişme Davranışları: Bu tür davranışlar; geçmiş yaşantılar ile yeni öğrenmeleri ilişkilendirme, bilgiyi

arama ve paylaşma ve böylece gelişme ve ilerlemeyi içerir. Bunlara ek olarak, değişkenleri test etme,

karşılaştırmalar yapma ve etkinlikten kazanılan bilgiyi kullanma gibi davranışlar da müze öğrenme

davranışlarına örnek olarak sunulabilir (Grant, 2005).

Müzede gerçekleşen öğrenmeler, okul öğrenmelerinden farklıdır. Müzelerde hem gerçek objeler vardır, hem

de ziyaretçilerin bunları inceleme olanakları mevcuttur. Müze öğrenmeleri informal, öz yönelimli, serbest

seçenekli ve yaşam boyu kavramları ile tanımlanabilir (Hughes, Jackson ve Kidd, 2007

Günümüzde artık eğitim ve öğretim faaliyetlerinin sınıf duvarları dışına çıkması bir zorunluluk hâline

gelmiştir. Tüm konu alanlarında, alana uygun müzelerde çalışmalar yapılabilmesi öğrenmenin daha anlamlı

ve kalıcı olmasını sağlayabilmektedir. Tarihin ve coğrafyanın öğretilmesinde ve ikisi arasındaki ilişkinin

fark edilebilmesinde özellikle tarihi müzeler ve arkeoloji müzeleri oldukça etkili araçlar olabilecektir (Altın

ve Oruç, 2007).

Eğitimde bu kadar önemli olanaklara sahip olan müzelerin ülkemizde çok da etkin kullanılamadığı ve müze

eğitiminin birkaç müze dışında müzeyi tanıtan afiş ve broşürlerle sınırlı olduğu görülmektedir.

Eğitimde, önemli fonksiyonlara sahip olan müzelerin etkin olarak kullanılabilmesi için öncelikle müze-okul

işbirliğinin arttırılması gereklidir.

Müzede toplumun eğitimi, müzenin kapsamına uygun olarak, öğretme ve öğrenme ilkelerinin ve müze

koleksiyonunun iyi bir analizi sonucu hazırlanmış programlarla mümkün olabilir (DuToit, 1998). Müze

eğitiminin tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi için müzelerimizde bazı köklü değişikliklerin ve yeniliklerin

yapılması gerektiği görülebilmektedir. Çünkü müze eğitiminin bu konuda deneyimli ve eğitimli bir ekip

tarafından gerçekleştirilmesi bir zorunluluktur.

Müzelerimizde bu konuda bazı çalışmalar yapılmaya başlanmıştır, ancak istenen düzeye ulaşılabilmesi için

uzun bir zamana ve çabaya ihtiyaç vardır. Bu nedenle, bu süreçte müzeleri bir şekilde zaten kullanmakta

olan öğretmenlerimize iş düşmektedir. Müzelere yapılan ziyaretlerin daha etkili ve anlamlı kılınabilmesi için

öğretmenlerin yapabileceği birçok etkinlik mevcuttur.

 Müze eğitimi programını hazırlamaya başlamadan önce öğretmenin aşağıdaki soruları cevaplaması daha

etkili bir müze ziyareti için yararlı olacaktır (Henderson ve Atencio, 2007):

  Müzenin fiziksel yerleşimi nasıldır?

 Müzeye asıl ziyaretten önce, ben müzeye gitmeli miyim?

 Müze ziyareti sırasında uyulması gereken kurallar nelerdir?

 Müzenin içeriği öğrencilerimin yaşına ve gelişim düzeyine uygun mu?

 Müzedeki hangi alanlar ya da sergiler görülecek?

 Ziyaret öğrencilerime bilimsel olgularla ilgili etkili ve anlamlı yaşantılar sağlayacak mı?

 Ziyaret öğrencilerime teknolojiyle ilgili etkili ve anlamlı yaşantılar sağlayacak mı?

 Ziyaret öğrencilerime müzikle ilgili etkili ve anlamlı yaşantılar sağlayacak mı?

 Ziyaret öğrencilerime sanatlarla ilgili etkili ve anlamlı yaşantılar sağlayacak mı?

 Kaynaklar, öğrencilerimin bağlantılar kurmaları ve öğrenmelerini genişletmeleri için uygun mu?

 Ziyaret sırasında zaman ya da başka bir sınırlama olacak mı?

 Müzede, öğrencilerime rehberlik edecek personel olacak mı?

 Müze içinde ya da dışında yemek yenilebilecek bir alan mevcut mu?

 Öğrenmeyi optimum bir düzeye getirmek için ziyareti nasıl düzenleyebilirim?

 Bazı interaktif sergiler için öğrencilerin önceden gruplar oluşturmaları gerekli midir?

KAYNAK:

1-Arş. Gör. Sıddıka Oruç Yrd. Doç. Dr. Bekir Necati Altın

 Hacettepe Üniversitesi/ Niğde Üniversitesi

İlköğretim Bölümü İlköğretim Bölümü

Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı

2-Müzede Eğitim-Mardin Müzesi Yayını